Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü
Einstein'a;
"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum" demiş.
Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş:
"Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar. O halde bugün
palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş,ben de arka
sırada seni dinlerim."
Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı
bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam
yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış
ağır bir fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp: "Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" demiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etmiş:
"Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak."
Netice:
"Akıllı insanlar, akıllı insanlarla çalışır ve insana zekasının yanında uyanıklığı da çok şeyler kazandırır"
Merhaba arkadaşlar, SolidWorks programının artık Tablet PC'ler ile hayatımıza girerek tasarım ruhunuzu her zaman yanınızda bulunmasını sağlıyor. Buyrun biraz farkındalık sağlasın ...
Herkese Mutlu Günler...
11 Mart 2013 Pazartesi
Kopan bir ip adeta biten bir arkaşlık, sonu gelmiş bir beraberlik gibidir hayatta.
Düğümü attığımızda bir daha oradan kopmaz ipimiz, üzülmeyiz bir daha o ipin kopma ihtimalinden...
Ama biliriz ki, o düğüm her elimize geldiğinde neden koptuğunu ve biliriz ki kopmanın ne kadar acı olduğunu...
Herkese Mulu Günler...
7 Mart 2013 Perşembe
Arkadaş olmak için bir önder veya bir mürite gerek yok ki bu hayatta.
Yan yana, omuz omuza bir yaşam, hayat boyu arkadaş...
Bir güzellik yap kendine! Ve sadece sahip olduklarını düşün; mutlu ol onlarla! Sahip olmadıkların üzülsün senin olmadıklarına...
Bir güzellik yap kendine! Keşkeleri hiç düşünme! Mutlu ol seçimlerinle. Bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine...
Bir güzellik yap kendine! Her yeni günü senin günün ilan et ve şımart kendini olabildiğince! Bırak dünler üzülsün seçilmediğine...
Bir güzellik yap kendine! Kalbinde daha da büyüt sevgisini sevdiklerinin! Bırak sevmediklerin üzülsün kalbinde yerleri yok diye!
Bir güzellik yap kendine! Sev kendini, kimseleri sevmediğin kadar. Mutlu ol varlığınla! Bırak seni sevmeyenler üzülsün! Yüreklerine sığamayacak kadar büyüksün diye!
Ömür aslında kısa değilde hızlıdır bence. Daha dün gibi hatırlıyorum ortaokulu liseyi. Ama baktığında ne hızlı geçmiş diyorsun.
Küçüklüğümü hatırlıyorum bazen 20-25 yaşındaki insanlar benim için abi değil amcaydı :) Ama şimdi duruma baktığımızda ben o yaşlardayım... Yıllar bir şekilde geçiyor ve geçmek zorunda.
Neyse asıl konuya gelecek olursak, hayatımız daha başlarında okumayı, yazmayı, kendimizi, hayatı... tanımaya çalışırken bir kişilik arayışında oluruz. Bu bizim ömürümüz boyunca davranışlarımız karakterimizi belirleyecektir. Kişililk arama konusunda bir müzisyen, tiyatrocu, sporcu veya bir büyüğümüzü örnek alırız. Onun giyindiği gibi giyinir, onun sözleri ile konuşuruz. Bu durum akıl birazdaha başa gelince EKONOMİ üzerine düşünmeye başlarız. Bak XY sporcu şu ayakkabıyı giyiyor, bak YX artis şu arabaya biniyor vesaire...
Bu durum bilinç altına daha sonra da hayatına yansıyor insanın. Amaçları onların yaptığı başarıya ulaşmak değil de onlar gibi olmak oluyor ve kaçınılmaz son hayat odağınız para olmuş.
Bundan sonra yapılan her iş para kazanma arzusu ve özenilen hayata ulaşma arzusu. Hayatımız özgün olarak yaşar kendimize güveniz ve yapmak istediklerimiz uğuruna yaşarsak daha mutlu bir ömür gerçiririz.
Unutmayalım ki "Meslek Bizim Hayatımız ve Bir Ömür Sürüyor". Lütfen arkadaşlar hayatınızın odağı para olmasın...
"
Adamin biri Washington metro istasyonunda yere comelir ve kemanini
calmaya baslar; soguk bir ocak ayi sabahidir. 45 dakika boyuca 6 Bach
calar. Cogu insanin ise gitmek icin hareketlendigi bu yogun saat
suresince 1100 kisinin istasyonun icinden gectigi hesaplanir.
Uc dakika gecer orta yasli bir adam muzisyenin caldigini farkeder.
Yavaslar, bir kac saniyeligine durur ve sonrasinda aceleyle ilerler
yapacaklarindan geri kalmasin diye.
Bir dakika sonra kemanci
ilk bir dolarlik bahsisinin alir; bir bayan parayi kemancinin onune
gecerken atmis ve hic durmadan yoluna devam etmistir.
Bir kac dakika sonra birisi dinlemek icin duvara yaslanir saatine bakar
ve tekrar yurumeye baslar. Besbelli adam isine gec kalmistir.
En cok dikkat eden ise uc yasinda bir cocuktur. Annesi alelacele
cekistiriken kendisini durup kemanciya bakar. Sonunda annesi kuvvetlice
cekistirir cocugu ve cocuk surekli arkasina bakarak yurumeye baslar.Bu
olay diger bir cok cocuk tarafindan tekrarlanir,fakat istisnasiz tum
ebeveyinler cocuklarini yurumeye devametmeye zorlar.
Kemancinin
45 dakikalik gosterisi boyunca sadece 6 kisi durup bir sure bekler. 20
kisi kendisine para verir, sonra yine normal bir sekilde yurumeye devam
ederler. 32 dolar toplar kemanci. Gosterisi bitipte etrafa sessizlik
hakim oldugunda hic kimse farketmez bile.Kimse alkislamaz yada tanimaz.
Kimse az once dunyadaki yazilan eserler arasindaki en essiz parcayi 3.5
milyon dolar degerindeki kemaniyla calan bu kisinin dunyanin en
yetenekli muzisyenlerinden Joshua Bell oldugunu farkina varmaz.
Bu olaydan iki gun once biletlerinin ortalama 100 dolar oldugu konserin biletleri yok satmistir.
Bu gercek bir hikayedir. Joshua Bell in bu metro istasyonunda kimligi
belirsiz bir sekilde verdigi konser Washinton Post tafafindan
algilama,zevk ve inanlarin onceliklerini kapsayan sosyal arastirmanin
bir parcasi olarak tertip edilmistir.
Ozet olarak : Ortak bir
cevrede, uygunsuz bir zamanda guzelligi algilayabiliyormuyuz? Durup da
bunu takdir ediyormuyuz? Bir yetenegi beklenmedik bir icerikte
tanimlayabiliyor muyuz?
Bu arastirmadan edinelecek muhtemel
sonuclardan biri sudur : Eger dunyanin en unlu muzisyenlerinden birinin
dunyada yazilan en iyi eserlerden birini calarken onu durupta dinleyecek
bir dakikamiz bile yoksa, acaba daha neler kaciriyoruz hayatta?