Bu Blogda Ara
31 Temmuz 2013 Çarşamba
27 Temmuz 2013 Cumartesi
24 Temmuz 2013 Çarşamba
21 Temmuz 2013 Pazar
Koş hayallerinin peşinde, dinleme kimseyi
Hayallerimiz vardır elbette hepimizin. Bu hayaller uğuruna bize destek olanlar var bir yanda bir yanda da "olurum öyle şey saçmalık" diyenler.
"Ne denli yükselirsek, uçmayı bilmeyenlere o denli küçük görünürüz" Friedrich Nietzsche
Ne güzel söylemiş değil mi. O kişilerin gözünde o kadar gereksiz ki yaptıklarımız, o kadar anlamsız ki fikirlerimiz. Ama bir takım insanın bunu söylemesi hiç bir şeyi değiştirmez. Biz hala uçuyoruz, ve bulunduğumuz yerden kimin küçük okuduğunu daha da iyi anlıyoruz.
Bir güzel söz daha
"Koş hayallerinin peşinde koş, Birgün mutlaka yorulacaklardır"
Paul Auster
Herkese Mutlu Günler...
18 Temmuz 2013 Perşembe
15 Temmuz 2013 Pazartesi
İki tür insandan biri olma şansına sahipsiniz
İki tür insandan biri olma şansına sahipsiniz; her geldiğinde mutluluk getiren ya da her gittiğinde mutluluk getiren.
You have the choice to be one of two types of people – one who brings happiness whenever he comes, or one who brings happiness whenever he goes
Herkese Mutlu Günler...
13 Temmuz 2013 Cumartesi
Özlediğimiz zamanlar
Topu atan alırdı mesela. Bizden 1-2 yaş büyüklerimize abi diyecek kadar saygılıydık biz.
3 korner bir penaltıydı ya hani kale minyatürse topukla aratdık o şutu.
Su küçüğün söz büyüğündü her zaman...
Küfür etmeyi bile bilmezdik çoğu zaman. Kızarma gibi özelliğimiz vardı, utanma duygusu ile büyüdük biz.
Top oynarken forvette Hagi defansta Bülent Korkmazdık. Kaleye geçince Taffarel oluverirdik bi anda.
Sevgilmiz yoktu ama sevenlerimiz vardı. Belli eden bi' hareket yaptımı "oooo anlayalım" lafı cıkardı koro gibi herkesin ağzından aynı anda.
Erkeklerle kızlar toplandığında yakar top oynardı. Yine de centilmen adamdık biz yakmazdık bile bile kızları.
Amacımız kötü olmadı mesela hiç bi zaman. Karnımız acıkırdı öğle vakti güneşin altında "Anneeee yarım ekmek yap" derdik
Sepetle gelirdi ekmeğimiz. Bakkaldan kola alırdık bazen, veresiye defterine yazdırırdık babamın haberi var abi nidalarıyla.
Dudağımız patlardı, kimse dayak mı yedin demezdi o zamanlar. Çünkü kimse kimseye zarar vermezdi ki. Ya düşmüşüzdür ya da top gelmiştir.
Her hafta dizimizde yara olurdu, kabuk tutardı. Soyması da bi' zevk, kaşıması da ayrı bi' zevkti.
Tasolarımız vardı bizim, bazıları erken kalkar inerdi sokağa biz o "çıt, çıt" sesiyle uyanırdık. Bi' kaybettik mi, oturur ağlardık kimi zaman "gitti Misty tasom" diye. Zor cıkardı cünkü cipslerden.
Bisiklete biner hava atardık arkadaslara.
2002 senesi Dünya kupası macları esnasında sokağa cıkma yasağı getirirdik kendimize. TÜRKİYE maç yapacak diye yüzümüzü boyardık televizyon karşısında.
En kötü hareketimiz, bisiklete pompa eşliğinde havalı korna yapmaktı belkide. Gürültü yapardık, arka lastiğe sıkıştırırdık pet şişeyi motosiklet havası katardık. Birde sinek ilacı geldimi mahallemize takılmak vardı onun peşine
Yeni dökülmüş asfaltın üstünde cıplak ayak koşmanın zevkini yaşadık biz! Sonunda zenci ayağımız olsa da.
Bizim için en büyük mutluluk, bugs bunny bitti zannederken arkasına yeniden bir bölüm başlamasıydı belkide. Oturur izlerdik.
Biz iyiydik, güzeldik. Noldu bize diye sormak bile, tüm bunları yaşayanlarda bir kaç göz yaşına sebep olur belki. Çünkü içimiz de hala o cocukluğumuz ve anılarımız var.
He unutmadan, camiiye girip içtiğimiz suyun tadı hangi damacanada?
3 korner bir penaltıydı ya hani kale minyatürse topukla aratdık o şutu.
Su küçüğün söz büyüğündü her zaman...
Küfür etmeyi bile bilmezdik çoğu zaman. Kızarma gibi özelliğimiz vardı, utanma duygusu ile büyüdük biz.
Top oynarken forvette Hagi defansta Bülent Korkmazdık. Kaleye geçince Taffarel oluverirdik bi anda.
Sevgilmiz yoktu ama sevenlerimiz vardı. Belli eden bi' hareket yaptımı "oooo anlayalım" lafı cıkardı koro gibi herkesin ağzından aynı anda.
Erkeklerle kızlar toplandığında yakar top oynardı. Yine de centilmen adamdık biz yakmazdık bile bile kızları.
Amacımız kötü olmadı mesela hiç bi zaman. Karnımız acıkırdı öğle vakti güneşin altında "Anneeee yarım ekmek yap" derdik
Sepetle gelirdi ekmeğimiz. Bakkaldan kola alırdık bazen, veresiye defterine yazdırırdık babamın haberi var abi nidalarıyla.
Dudağımız patlardı, kimse dayak mı yedin demezdi o zamanlar. Çünkü kimse kimseye zarar vermezdi ki. Ya düşmüşüzdür ya da top gelmiştir.
Her hafta dizimizde yara olurdu, kabuk tutardı. Soyması da bi' zevk, kaşıması da ayrı bi' zevkti.
Tasolarımız vardı bizim, bazıları erken kalkar inerdi sokağa biz o "çıt, çıt" sesiyle uyanırdık. Bi' kaybettik mi, oturur ağlardık kimi zaman "gitti Misty tasom" diye. Zor cıkardı cünkü cipslerden.
Bisiklete biner hava atardık arkadaslara.
2002 senesi Dünya kupası macları esnasında sokağa cıkma yasağı getirirdik kendimize. TÜRKİYE maç yapacak diye yüzümüzü boyardık televizyon karşısında.
En kötü hareketimiz, bisiklete pompa eşliğinde havalı korna yapmaktı belkide. Gürültü yapardık, arka lastiğe sıkıştırırdık pet şişeyi motosiklet havası katardık. Birde sinek ilacı geldimi mahallemize takılmak vardı onun peşine
Yeni dökülmüş asfaltın üstünde cıplak ayak koşmanın zevkini yaşadık biz! Sonunda zenci ayağımız olsa da.
Bizim için en büyük mutluluk, bugs bunny bitti zannederken arkasına yeniden bir bölüm başlamasıydı belkide. Oturur izlerdik.
Biz iyiydik, güzeldik. Noldu bize diye sormak bile, tüm bunları yaşayanlarda bir kaç göz yaşına sebep olur belki. Çünkü içimiz de hala o cocukluğumuz ve anılarımız var.
He unutmadan, camiiye girip içtiğimiz suyun tadı hangi damacanada?
Özendiğimiz Hayatlar...
Kiminin elbisesini beğenmiyoruz eski diyoruz, kimnin yaşam kalitesi... Ama bilmiyoruz ki nasıl bir hayatı olduğunu...
Birde özendiklerimiz var öyle değil mi ? Arabalarını, evlerini, yaşantılarını... Hiç düşünmüyoruz onların aile yaşantılarını, kazandıkları yolları ve kazandıklarının yanıda kaybettiklerini.
Şükür etmek gibi birşey var. Unutuğumuz, farkına varmadığımız belkide umursamadığımız. Hani beğenmediğimiz "Amerikan Filmleri" var ya hep üstünlüklerini anlatıyorlar. Onlar bile her sofrada şükür duası yapıyorlar.
En son ne zaman şükrettin ? Bunu bir düşün.
Herkese Mutlu Günler...
12 Temmuz 2013 Cuma
Tasarım ihtiyaç duyularak oluşur
Merhaba herkese,
Tasarımı seven arakadaşların hoşuna gidecek bir kare buldum ve paylaşmak istedim. Tasarımcı arakaşımız ışıklar sayesinde zemindeki boşukluğu, çukurkarı ve tümsekleri görebiliyor.
Gördüğünüz gibi başarılı bir tasarım çıkmış. Bunu sebebi de büyük bir ihtimal bisiklete gönül vermiş bir tasarımcıdan çıkabildiğidir.
Tasarıma gönül vermiş arakaşalar ne işi yapmaktan hoşlanıyorsanız onu geliştirin. Çünkü ihtiyaç duyduğunuz şeyleri sizen iyi kimse bilemez.
Tasarımı seven arakadaşların hoşuna gidecek bir kare buldum ve paylaşmak istedim. Tasarımcı arakaşımız ışıklar sayesinde zemindeki boşukluğu, çukurkarı ve tümsekleri görebiliyor.
Gördüğünüz gibi başarılı bir tasarım çıkmış. Bunu sebebi de büyük bir ihtimal bisiklete gönül vermiş bir tasarımcıdan çıkabildiğidir.
Tasarıma gönül vermiş arakaşalar ne işi yapmaktan hoşlanıyorsanız onu geliştirin. Çünkü ihtiyaç duyduğunuz şeyleri sizen iyi kimse bilemez.
Bana anlatmayn...
Ben atarinin kolunun kablosunu atariye dolayarak çalıştıran nesildenim. Bana hiçbir şeyi çöpe attıramazsınız.
İçinden çıkan taso için cips alan, tasoyu alıp cipsi arkadaşına veren nesildenim. Bana ihtiyacım olmayan şeyleri paylaşmayı anlatmayın.
Mahallenin en iyi top oynayan çocuğunu takımına almak için adım atan nesildenim, bana adaleti anlatmayın.
Ben sevdiği kızı arkadaşı seviyor diye var gücüyle ona ayarlamaya çalışan nesildenim. içi yana yana
sarıldıkları anı izleyip gülümseyen nesildenim bana delikanlılığı anlatmayın.
Öğrenci zili çaldığı anda yerlerini alan, öğretmen geldiği anda hızlı bir şekilde ayağa kalkan, derste elleri çiçek olan, izin almadan tek kelime konuşmayan nesildenim bana büyüklere saygıyı öğretmeyin.
Ben avucunu camla kesip, acımamış gibi yapıp, kankasıyla tokalaşıp kan kardeşi olan nesildenim. Bana dostluğu öğretmeyin.
Akşam karanlığında mezarlıklarda saklambaç oynayan nesildenim. Bana cesareti öğretmeyin.
Komşu teyzeye ‘cici anne’ diyen, evinden çıkmayan böreklerini çöreklerini yiyen nesildenim. Bana komşuluğu anlatmayın.
Bayram sabahı erkenden kalkıp bütün mahalleyi kapı kapı dolaşıp şeker, harçlık toplayan nesildenim. Bana bayramları anlatmayın.
Arkadaşı düşüp yaralandığında, onun ağladığını görüp gözleri dolan nesildenim. Bana şefkati anlatmayın.
Ibızıttın mı?’ diyip ‘he?’ diye cevap alındığında ‘zıııııttt erenköy’ diye bağırıp gülmekten yerlere yatan nesildenim bana mizahı anlatmayın.
Kemal Sunal filmlerini yüzlerce kez izleyen nesildenim bana film kültürünü öğretmeyin.
Bütün bilyelerini tasolarını gözü gibi koruyan saklayan biriktiren nesildenim. Bana koleksiyondan bahsetmeyin.
5 Temmuz 2013 Cuma
Neden hep bu savaş
Merhaba herkese,
Dünyada bir çok olay geçti Libya, Mısır, Suriye ve daha sonra da Türkiye. Sizce ne oluyor burada neden hep orta Asya ?
Yahu biz hepimiz kardeşiz, hepimiz...
Sadece dolduruşlara geliyoruz. En basitinde yakın arkadasımızın dinlediği müzik bile hoşumuza gitmeye başlarken, bilerek ve planlı bir şekilde bize bir grubu bir ideolojiyi sevdirmeye çalışanlar var. Bu insanlar bizleri ayırıyor be birbirimize düşürüyor.
Sevdiklerimize bir bakalım, acaba kendimiz mi istedik yoksa başllarına kandık. Biraz daha kendimiz düşünür ve daha az taraflı tarafsız medya izlersek daha güzel bir dünyaya uyanırız.
Herkese Mutlu Günler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)